Tarihsel konumlan yüzünden, modern burjuva toplumuna karşı kitapçıklar yazmak, Fransız ve İngiliz aristokrasisinin mesleği haline geldi. Haziran 1830 Fransız devriminde ve İngiliz reform hareketinde,[16] nefret ettikleri sonradan görmeler karşısında bir kez daha yenik düştüler. O günden sonra, ciddi bir siyasal savaşım, tamamıyla, sözkonusu olmaktan çıktı. Geriye yalnızca yazınsal bir savaş olanağı kaldı. Ama yazın alanında bile restorasyon döneminin[58*] eski çığlıklarını atmak artık olanaksızdı.
Sempati uyandırmak için, aristokrasi, görünüşte kendi çıkarlarını unutmak ve burjuvaziye karşı yalnızca sömürülen işçi sınıfının çıkarına olan iddianameler hazırlamak zorunda kaldı. Böylece aristokrasi, öcünü, yeni efendisine hicivler düzerek ve kulağına da yaklaşmakta olan felâket konusunda uğursuz kehanetler fısıldayarak aldı.[59*]
Feodal sosyalizm ortaya işte böyle çıktı; yarı yakınma, yarı hiciv; yarı geçmişin yankısı; yarı geleceğin tehdidi; bazan acı, nükteli ve keskin eleştirisiyle burjuvaziyi tam yüreğinden vurarak; ama modern tarihin gidişini kavramakta tam bir beceriksizlik gösterdiğinden etkisi bakımından hep gülünç düşerek.
Halkı kendi ardına toplayabilmek için, aristokrasi, bayrak niyetine, önde, proleter sadaka torbasını dalgalandırdı. Ama halk, onun peşine her takılışında kıçındaki eski feodal hanedan armasını görüp yüksek perdeden aşağılayıcı kahkahalarla onu terketti.
Fransız Meşruiyetçilerin[17] ve "Genç İngiltere"nin[18] bir kesimi bu sahneleri pek güzel oynadılar.
Kendi sömürü biçimlerinin burjuvazininkinden farklı olduğuna işaret ederken, feodaller, çok farklı ve artık eskimiş durum ve koşullar altında sömürüde bulunduklarını unutuyorlar. Kendi iktidarları sırasında modern proletaryanın hiç bir zaman varolmadığını gösterirken, modern burjuvazinin kendi toplum biçimlerinin zorunlu ürünü olduğunu unutuyorlar.
Kaldı ki, eleştirilerinin gerici niteliğini o denli az gizliyorlar ki, burjuvaziye karşı yönelttikleri başlıca suçlama, burjuva rejim altında eski toplum düzenini yerlebir edecek bir sınıfın gelişmekte olduğundan ibaret kalıyor.
Burjuvaziyi, bir proletarya yaratmaktan çok, devrimci bir proletarya yaratmakla suçluyorlar.
Dolayısıyla, siyasal uygulamada, işçi sınıfına karşı alınan bütün zor önlemlerine katılıyorlar; ve günlük yaşamda da, bütün tumturaklı sözlerine karşın, sanayi ağacından düşen[60*] altın elmaları toplamak ve doğruluğu, sevgiyi ve onuru, yün, şeker pancarı ve içki ticareti ile trampa etmek için her şeye boyun eğiyorlar.[61*]
Papaz nasıl hep toprakbeyi[62*] ile elele olmuşsa, kilise sosyalizmi de feodal sosyalizm ile hep elele olmuştur.
Hıristiyan zahitliğine sosyalist bir renk vermekten daha kolay şey yoktur. Hıristiyanlık özel mülkiyete karşı, evliliğe karşı, devlete karşı çıkmamış mıdır? Bunların yerine yardım severliği ve yoksulluğu, evlenmemeyi ve nefse eza etmeyi, manastır yaşamını ve kiliseyi vaazetmemiş midir? Hıristiyan[63*] sosyalizmi, rahibin aristokratın kin dolu kıskançlığını takdis ettiği kutsal sudan başka bir şey değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder